İSYAN
Olayları değerlendirirken kişisel perspektifimizi kullanarak dışarıdan aldığımız sinyalleri süzeriz. Herhangi biri, herhangi bir şey söylediğinde, söyleyen kişinin ses tonunu, mimiklerini ve beden hareketlerini referans alır sözcükleri bu doğrultuda değerlendiririz. Bu kadarla da kalmaz. Söylenen sözcüklerin kendi hayatımızdaki yaşanmışlıklarını o ana taşır, sözcüklerin anlamını buna göre de değerlendiririz. Bütün bu süreç çok kısa zaman neredeyse anlık bir süre kapsar. Neticede söylenen sözcüğün bizim için anlar ortaya çıkar. Burada atlanan en önemli olgu ise söyleyen kişinin ne anlatmak istediğidir. Sözü sarf eden kişi bir şey anlatmak için o sözcükleri kullanmıştır oysa biz nasıl istiyorsak öyle algılamışızdır. Sözcüğün sarf edilirkenki anlamıyla algılanan anlamı arasındaki fark iki kişinin parmak izlerindeki farklılıkla boy ölçüşür. Sonuçta adına iletişimsizlik dediğimiz olgu çıkar.
İletişimsizliğin özünde onlarca farklı neden yatar. Ama en önemlilerinden birisi genel kabul görmüş kurallar bütünüdür. Genel kabul gören her şeyin değişmez bir kaide olarak yerleşmesi ve bunun çok kısa süre içersinde olması düşünsel alana vurulan en büyük darbedir. Özellikle genel kabul görme eyleminin büyük çoğunluğunun alışkanlıklardan ve insanın ben merkezci düşünmesinden kaynaklandığı düşünülürse.