Hakkımda

Fotoğrafım
Bursa, Türkiye
1974 yılında Bursa’da doğdum. Lise öğrenimimi Bursa Erkek Lisesi’nde tamamladım. 1998 yılında Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Aynı yıl Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme Yüksek Lisans programına; 1999 yılında Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü Üretim Yönetimi - Pazarlama Anabilim Dalı’nda asistan olarak göreve başladım. 2001 yılında “Kişisel Bilgisayar Üretiminde Tedarik zinciri Yönetimi” isimli tezi ile master, 2008 itibariyle de “Entegre Lojistik Yönetiminde Karar Destek Sistemleri” isimli tez ile doktora derecesi aldım. Tedarik zinciri yönetimi, askeri stratejilerin işletme stratejilerine uyarlanması, üretim pazarlama arayüzü ve KOBİ’ler ile ilgili konularda yurt içi ve yurt dışı tebliğlerim bulunmaktadır.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Hayatımızdaki Paradokslar

3. Perspektif

Perspektif, bir insanın, hayatında karşılaşabileceği en ilginç olgudur. Kelime anlamı olarak bakış açısını ifade eder. Bakış açısı ise; bir olay, konu veya düşünce incelenirken izlenen belirli yön, görüş açısı olarak ifade edilebilir. Bu anlamda perspektif tanımlanabilir bir nitelik taşır gibi görünse de o kadar kişiselleşmiş anlamlar ifade eder ki bir paradoks olmaktan çok paradoks yaratan bir kaos resmi çizer insan hayatında.

Perspektif, insan yaşamındaki her alanda kendini gösterir. Bir kişinin karşılaştığı olay ve kişiler ile ilgili izlenimler, düşünceler, belleğinde filizlenen fikirler ve kararlar hep perspektif doğrultusunda alınır. Benzer şekilde olayları, kişileri, fikir ve düşünceleri kısacası hayatın kendisini değerlendirme perspektif doğrultusunda yapılır. Perspektif aslında insanın gözle görünmeyen tüm varlığının gözünü ifade eder.




Perspektifin kaotik doğası öncelikle resim sanatında kullanılan yapısında kendini gösterir. Şöyle ki resimde ki perspektif kavramı nesneleri bir yüzey üzerine görüldükleri gibi çizme sanatı olarak ifade edilir.  Bir ağacın etrafında çember şeklinde oturan çocuklardan ağacın resmini çizmesi istenir. Resimler tamamlandığında her çocuk yanında oturan arkadaşının resmi ile kendininkini karşılaştırır. Çizime konu olan ağaç aynıdır ama her çocuğun resmi farklıdır.  Neden aynı ağacı resmetmelerine rağmen her birinin resminin farklı olduğunu sorduklarında, öğretmenleri her birinin ağacı farklı bir açıdan gördüğünü dolayısıyla her birinin perspektifinin farklı olduğunu söyler.  Bu basit hikayeden de anlaşılabileceği gibi nesnenin aynı anda aynı konumda sadece bir insan tarafından görülebileceği gerçeği perspektif kavramının özünü oluşturur. Eğer perspektif bir nesneyi olduğu gibi resmetmekse o nesneyi gördüğünüz konum önemlidir. O halde nesnenin nasıl olduğu neye benzediği değil o nesneye hangi açıdan baktığınız önemlidir. Çünkü neyi görüyorsanız onu resmedersiniz. Dolayısıyla perspektifte gerçeklik ancak sizin görebildiğiniz kadarıyla mümkündür.

Perspektif kavramını bir bütün olarak incelediğinizde ise, iyi, kötü, güzel, çirkin, doğru, yanlış gibi temel değerlerin bile aslında sadece görebildiğiniz açıya göre şekillendiğini görürsünüz. Bu doğrudur gibi bir önermenin sadece kendi perspektifinizde öyle olması, genelde akla gelen bir düşünce değildir. Bunun nedeni ise dış dünyayı algılayabilmek ve anlamlandırabilmek için genellemelere muhtaç olmamızdır. Ahlak, kanun, gelenek gibi yerleşmiş değer ve kurallar ortak bir perspektifin ürünüdür. Diğer bir ifade ile olabilecek en geniş açıyla görülebilen bir panoramadır. Bir perspektifler bütünüdürler ama özlerinde perspektiflerdir yani bir gerçeği bütünüyle doğru şekilde ifade edemezler. O halde bildiğiniz tüm doğruları, yanlışları, iyileri, kötüleri, güzelleri, çirkinleri, ahlaki, geleneksel değerleri, inandığınız tüm hukuki kuralları bir daha gözden geçirin. Aksi takdirde sadece çoğunluğun perspektifine uymuş olur size bile ait olmayan bakış açısına göre hayatı resmetmiş sayılırsınız.

Böylesine kişiselleştirilebilen bir kavramın varlığı, daha da önemlisi bu kavramın tüm gerçekliği yansıtamadığının farkındalığı,  insana tüm değer yargılarını, inançlarını, doğrularını, fikir ve düşüncelerini, yorumlarını baştan oluşturmaya zorlamakta. İleri sürdüğünüz görüş ve düşüncelerinizin, inançlarınızın hararetle öne sürdüğünüz haklılığınızın sadece kendi görebildiğiniz daracık bir açıdan doğru gibi gelmesi aslında ne kadar gerçekçi? Peki ya gördükleriniz ne kadar gerçek? Hatta siz ne kadar gerçeksiniz? Veya ben ne kadar gerçeğim? Peki gerçekte var mısınız? Varsanız, varsam kimin perspektifine göre?

Ne kadar korkunç değil mi? Tüm hayatımız aslında bir anahtar deliğinden görebildiklerimiz kadar...

Hiç yorum yok: