Hakkımda

Fotoğrafım
Bursa, Türkiye
1974 yılında Bursa’da doğdum. Lise öğrenimimi Bursa Erkek Lisesi’nde tamamladım. 1998 yılında Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun oldum. Aynı yıl Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde İşletme Yüksek Lisans programına; 1999 yılında Uludağ Üniversitesi İşletme Bölümü Üretim Yönetimi - Pazarlama Anabilim Dalı’nda asistan olarak göreve başladım. 2001 yılında “Kişisel Bilgisayar Üretiminde Tedarik zinciri Yönetimi” isimli tezi ile master, 2008 itibariyle de “Entegre Lojistik Yönetiminde Karar Destek Sistemleri” isimli tez ile doktora derecesi aldım. Tedarik zinciri yönetimi, askeri stratejilerin işletme stratejilerine uyarlanması, üretim pazarlama arayüzü ve KOBİ’ler ile ilgili konularda yurt içi ve yurt dışı tebliğlerim bulunmaktadır.

22 Ekim 2010 Cuma

Hayatımızdaki Paradokslar

1. Korku
 Korku sürekli kaygı duymak değildir. Endişelenmek sürekli diken üzerinde durmak değildir. Korku insanlar için en doğal ve en temel öğedir. Cesaret korkuyu yok etmek değil korku ile başedebilmektir. Eğer korkuyu yok etseydi cesaret de olmazdı. çünkü korku olmadan cesaret kavramının da bir anlamı kalmazdı. Aynı beyaz olmadan siyahın olamayacağı gibi. Gece olmadan gündüz, gündüz olmadan gece olamayacağı gibi. Korkaklık ise korku ile başedememek ve ona teslim olmaktır. Eylemsizlik veya eyleme korkuların yön vermesidir. Burada bahsettiğim sadece arkanızdan aniden beliriveren bir şeyden, gece yatağınızda dışarıdan gelen tuhaf seslerden, karanlıktan duyduğunuz ürperti ve korku değil. İşinizi kaybetme korkusu, sevdiğinizi kaybetme korkusu, statünüzü yitirme korkusu, saygınlığınızın, onurunuzun zedelenmesi korkusu ve buna benzer korkular.
Hiç kimse her konuda korkak veya her konuda cesur olamaz. Hiç korkmayan varlık ya yalancıdır ya insan değildir. Korku hep vardı hep var ve hep olacaktır. Unutmamalı ki bugün yaşadığımız koca koca şehirler, medeniyet ve uygarlık korkunun bir eseridir. Birlikte yaşamak toplu halde olmak sadece kolaylık değil korkulardan kurtulmak anlamında da insanlara yön vermektedir. 
 
Pek çok sanatçının temel ilham kaynağı korkudur. Yok olup gitme, anlaşılamama korkusu bu bir çok dehaya ölümsüzlük adına eser verme ilhamı olmuştur. Sevgi korku ile perçinlenir. Kaybetme korkusu olmadan sevmenin anlamı ayrıca tartışılmalı. Sadakat korkunun pençesindedir. Pençesindedir çünkü kaybedilecek şeyler risk olarak değerlendirilir ve bunlardan korkulur. Çoğu zaman iyilik, ahlak ve mertlik korkunun bir sonucudur. Tanrıdan korkulur; cehenneme gitmekten günahkar olmaktan, insanlardan korkulur arkadaşlardan, aileden, öğretmenlerden, sevilmemekten korkulu unutulmaktan bir zamanlar bu dünyada olduğunuzun varlığınızın hatırlanmamasından korkulur. Bu neredeyse saymakla bitmez.
Cesaret ve korku iç içedir. Yapılan yanlış ise korkuların nedensiz mesnetsiz dayanaksız olduğunu ispat edilmeye çalışılmasıdır. Eğer korkuların bir nedeni yoksa o zaman cesarete neden ihtiyaç duyulsun? O halde ne yapılmalı? 
Korku veya korkmak kanaatimce barışık olmak ve kabullenilmesi gereken en temel duygumuzdur. Eğer korkuları reddetmez ve onları kabul edebilirsek o zaman onlarca yönetilmek yerine karar anlarında bilinçli yönelimlerde bulunmak mümkün olacaktır. Kaçınılan yerine üzerine gidilen  korkular her zaman için tanınan bilinen durumlar doğuracak ve bu durumlarda verilecek kararlar daha önceden tasarlanabilir olacaktır.
Korkmayın demiyorum. Gerekirse ölümüne korkun ama korkularınıza da sahip çıkın.. Ve hayır ! Korkularına sahip çıkanlar cesur olmaz. Tam bir insan olma yolunda kocaman bir adım atmış olursunuz. Cesaret ise tam insanlara özgü bir erdemdir.

Hiç yorum yok: